Hayal Kırıklığı: “Beklenti Tüm Kalp Ağrılarının Köküdür”

Neden hep hayal kırıklığı?”, “beni fazlasıyla hayal kırıklığına uğrattı” gibi ifadeleri zaman zaman duyar, hepimiz bir şekilde bu duygu ile uğraşırız. Arzunun dolambaçlı doğası göz önüne alındığında, tamamen bu hayal kırıklığından arınmış pek bir deneyim yoktur. Hayal kırıklığını böylesine karmaşık ve kafa karıştırıcı yapan da budur. Peşinden koştuğumuz arzular, beklentiler, çoğunlukla bilinçsiz, yüceltilmiş ve sıklıkla çelişkilidir. Belki çok umut vaat eden bir çevrimiçi flört ya da gerçekten iyi giden bir iş görüşmesinin sonunda işler beklediğimiz gibi gitmediğinde yaşadığımızı duygudur hayal kırıklığı. Araştırmacılar hayal kırıklığını bir tür üzüntü, bir kayıp hissi, beklentilerimizle gerçeklik arasındaki rahatsız edici (veya acı verici) bir boşluk olarak tanımlarlar.

Nasıl hayal kırıklığı yaratıyoruz?

Son yıllarda bu boşluğu en çok hissettiğimiz yer, bize mutluluğu, pahalı nesneler, alışveriş, sosyalleşen insanlar, önemli ünvanlar ve başarılarla ilişkilendirmeyi öğreten sosyal medya değil mi sizce de? Bizi neyin mutlu edeceğine dair oldukça sabit fikirler geliştirdikçe zihnimizi “ancak bunları elde edersek” mutlu olacağımıza inandırıyoruz. Elde edemediğimizde ya da elde edemeyeceğimizi anladığımızda hayal kırıklığına uğruyoruz.

Kişiyi veya olayları olduğu gibi görmek yerine, belki de farkında olmadan, olmasını istediğimiz gibi görmeye devam etmek de hayal kırıklığı yaratıyor. Gerçeği ve gerçeğin olmasını istediğimizden farklı olabileceğini kabullenmek cesaret ve özgüven ister. Acıtır çünkü. Kabullenme sürecinde karşı tarafın nasıl davrandığı önemlidir, çünkü o kişinin gerçeğini yansıtır. Ancak sıklıkla “demek istenen” ya da “davranışın altında yatan” üzerinde spekülasyonlar yaparak gerçeği kabulden kaçarız, ya da olmasını istediğimiz şekilde algılarız.

“Hayır” ı “evet” algılayan bir toplum olmamız da hayal kırıklığını daha fazla deneyimlememize sebep oluyor. Muhatabımıza “hayır” dediğimizde “naz yapıyor”, “burnum sürtsün diye”, “peşinden koşturmak istiyor”, “zor gözükmeye çalışıyor” tarzındaki çarpık düşünme biçimleri ile eminim ki çok karşılaşmışsınızdır ilişkilerde. Bunların bilişsel çarpıtmalar olduğu, bireysel farklılıklar, reddedilme ile baş etme, ne yazık ki pek aktarılmıyor bizlere. Tam aksine, baskıcı, ısrarcı, bireysel farklılıklara saygı duymayan bir toplumuz. Bu durum da insan ilişkilerinde hayal kırıklıkları ve yalnızlaşma yaratabiliyor.

Hayal kırıklığına zemin oluşturan bir başka durum arzularımızı yerine getirebilecek kişinin tek ve belirli bir kişi olduğuna inanıyor olmak. Yaygın bir yanılgı, “o kişi” ile tanışırsak veya yola devam edersek hayatımızdaki diğer her şeyin yerine oturacağına ve sonsuza dek mutlu yaşayacağımıza inanmak olabiliyor.

Az sayıda olumlu kişisel özelliği diğer pek çok şeyle ilişkilendiriyor olmak da (halo etkisi) hayal kırıklıkları yaratabiliyor. Örneğin, uzun boylu ve yakışıklı biriyle tanıştığımızda, o kişinin bir dizi başka olumlu niteliğe (zengin, güvenilir, zeki ve eğlenceli olmak gibi) sahip olduğuna inanıyoruz. Umut bağladığımız kişi beklentilerimizi karşılamadığında derin bir hayal kırıklığına uğrayabiliriz.

Sosyal karşılaşmaları hayal kırıklığının pençesinden kurtarabilecek basit bir niyet değişikliği

Beklentilerimizden vazgeçip kendimiz olmaya odaklanmaya karar vermek, karşımızdaki kişinin bizim için ne yapması ya da yapmaması gerektiği değil, kendimizin ilişkide ne istediğimiz konusunda netlik kazanmak ve akışa teslim olmaktır. Birisi bir keresinde, “Beklenti tüm kalp ağrılarının köküdür” demişti. Alıntı, hayal kırıklığı yaşadığımızda umutlarımızın ve beklentilerimizin gerçeklikle uyumlu olmadığını kabul eder.

Hayal Kırıklığı konusunda yapılan araştırmalar gösteriyor ki;

İstediğimiz şeyleri elde ettiğimizde mutlu olacağımızın garantisi yok. Aksini gösteren epeyce kanıt da var. Ancak, insanların bir şeylerden tatmin olması çok kısa süreli. O anda deneyimlerimizden zevk almak genel mutluluğumuz üzerinde çok daha kalıcı bir etkiye sahip. Hatta paradoksal olarak, istediğimizi elde ettiğimizde hayal kırıklığına bile uğrayabiliriz. Örneğin, Sigmund Freud 1916 tarihli “Psikanalitik Çalışmada Karşılaşılan Bazı Karakter Tipleri” makalesinde, “başarıdan mahvolmuş” insanların paradoksundan bahseder. Bu insanlar bilinçsizce başarılarının haksız olduğuna inanıyorlardı, bu yüzden bunu başarmak onlara tatmin edici gelmiyordu. Diğer durumlarda, istediğimizi elde ettiğimizde ve bunu hak ettiğimizi düşündüğümüzde bile, bu kadar çok istediğimiz şeyin beklenen mutluluğu getirmediğini keşfedebiliriz.

Hayal kırıklığını ele alma şeklimiz ebeveynlerimizle olan ilişkimiz ve diğer erken biçimlendirici deneyimlerimizle ilgilidir.

Bazı insanlar kendilerini veya başkalarını hayal kırıklığına uğratmamak için bilinçsizce çıtayı düşürürler ve risk almaktan kaçınırlar. Farkında olmadan, en iyi stratejinin hiçbir şey hakkında yüksek beklentilere sahip olmamak olduğuna karar verirler. Bu tür davranışlar kendini koruma biçimine dönüşür. Ancak aynı zamanda vasat ve tatminsiz bir hayata da yol açar. İronik bir şekilde, bu insanlar genellikle kendileri de dahil olmak üzere herkes için hayal kırıklığına dönüşür.

Diğerleri, çok farklı bir yol izleyerek hayal kırıklığından kaçınmaya çalışırlar. Mükemmellik beklentilerinin yerinde ve gerçekçi olduğunu kendilerine söyleseler de, bu varsayımlarının hiç de doğru olmadığı ortaya çıkar. Çıta, elde etmek istedikleri her şeyi ulaşılabilir kılmak için çok yükseğe ayarlanmıştır. Mükemmeliyetçiliğin nadiren mükemmelliği veya tatmini doğurduğunu unuturlar. Bu durum da çoğu zaman hayal kırıklığına yol açar.

Elbette daha dengeli bir gelişim geçmişine sahip insanlar da var. Bu insanların genellikle mükemmel olmaya çalışmayan ve çocuklarının da mükemmel olmasını beklemeyen ebeveynleri olduğunu görürüz. “Yeterince iyi” ebeveynler olarak çocukları için güvenli bir temel oluştururlar. Bu çocuklar ilişkilerinde kendilerini güvende hissederler, kontrol edilmek yerine desteklenirler ve oynayabilir, keşfedebilir ve öğrenebilirler. Böylece yaşam yolculuklarında önlerine çıkacak kaçınılmaz aksiliklerle yapıcı bir şekilde başa çıkmak için içsel bir güç kazanırlar.

Kariyerinin başlarında, Gelibolu’daki feci Birinci Dünya Savaşı askeri harekatı, Winston Churchill’i Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Birinci Lordu görevinden istifa etmeye zorladı. Churchill, Çanakkale Boğazı’ndan bir filo gönderip İstanbul’u ele geçirmek için bir plan yapmıştı. Bunun Osmanlı Türkiye’sinin savaşı bırakmasına neden olacağını tahmin etmişti. Ancak plan tamamen başarısız oldu ve on binlerce kişi öldü. Churchill gözden düştü ve rütbesi düşürüldü. Bu felaketle ve ardından gelen aşağılanmayla başa çıkmak için ise doğru olanı yaparak yeniden odaklandı.

Hayal kırıklığı bize kendimiz, diğer insanlar ve bizi neyin mutlu ettiği ile ilgili değerli bilgiler sağlayabilir. Büyük hayal kırıklıkları genellikle insanların hayatlarında belirleyici anlardır. Hayal kırıklığıyla yapıcı bir şekilde başa çıkmak, kişisel gelişime katkıda bulunur ve daha fazla dayanıklılık sağlar.

Bahar Erden

Uzman Psikolog/Evlilik ve Aile Terapisti