Konuşma ve Dil Bozuklukları

Konuşma ve Dil Bozuklukları

Neyin iletişim kusuru oluşturduğunu belirlemek neden zor?

Normal konuşma ve dili tanımlamaya çalıştığımızda, iletişim kusurlarını tanımlamadaki sorun hemen ortaya çıkıyor. Konuşmanın her boyutunda normal aralığı çok büyüktür. Normal bir konuşmacının ne kadar dile sahip olduğu ve hatta sahip olduğu dili ne kadar iyi kullandığı konusunda kesin standartlarımız yok. Kabul edilebilir erkek ve kadın sesleri hakkında belirsiz fikirlerimiz var, ancak çoğumuz kendi standartlarımızın bile ötesine geçen seslere tolerans gösteriyoruz.

Bozuk konuşmanın en yaygın kullanılan tanımlarından biri  Van Riper ve Erickson tarafından sunulmaktadır: ”Konuşma, diğer insanların konuşmasından sapma gösterdiğinde bozulmuş olur” ki 1-dikkati kendi üzerine çekerek 2) iletişimi engelleyerek, 3 )konuşanda veya dinleyicide sıkıntı uyandırarak fark edilir. Bu tür bir tanımın avantajı, dikkatimizi iletişim anormalliğinin anahtarları olarak adlandırılabilecek şeylere odaklamasıdır. Van Riper ve Erickson, tanımlarının üç temel sıfata indirgenebileceğini öne sürüyor: göze çarpan, anlaşılmaz ve nahoş.

İletişim kusuru nasıl tanımlanır?

Konuşma farklılıkları anlaşılırlığı azalttığında, yani dinleyicilerin söylenenleri anlama yeteneğini engellediğinde, muhtemelen bir iletişim bozukluğu vardır. Akıcılık sorunları bazen anlaşılırlığı azaltan sıklıkta ve şiddetle ortaya çıkabilir.

Fonksiyonel terimi ne anlama gelir? Fonksiyonel kavramını organik olmayanla eşanlamlı olarak düşünmek neden uygun değildir?

Mevcut en iyi teşhis prosedürlerini ve teknolojilerini kullandıktan sonra bir organ sisteminin patolojisini belirleyemezsek bozukluk fonksiyonel olarak kabul edilir. Bu patoloji olmadığı anlamına gelmez. Bu basitçe, organik bir etiyoloji varsa, onu tespit edemediğimiz anlamına gelir. Genellikle öğrenmenin, psikolojik veya çevresel faktörlerin sonucu olduğuna inandığımız bozuklukları tanımlamak için fonksiyonel terimini kullanırız. Ancak, fonksiyonel ve organik olmayanı eşanlamlı olarak düşünmemeye dikkat etmemiz gerekir.

Depresyon, yıllar önce yaygın olarak psikolojik bir sorun olarak anlaşılmıştı. Artık depresyonun ilaçlarla tedavi edilebilen biyokimyasal dengesizliklerin bir sonucu olabileceğini anlıyoruz. Yakın zamana kadar, alkolizm kesinlikle bir çevre sorunu olarak görülüyordu, ancak şimdi bazı insanların genetik olarak alkolizme yatkın olduğunu biliyoruz. İnsanları etkileyen bu ve benzeri durumlar, psikolojik ve çevresel olan depresyon ve alkolizm vakaları olmasına rağmen, organik olmadığı şeklinde kolayca reddedilemez.

Pek çok çocuk, fonksiyonel iletişim bozuklukları olarak tanımlanan fonoloji veya dil ile ilgili problemlere sahiptir. Bazı durumlarda tespit edemediğimiz organik etiyolojiler olabilir. Diğer pek çok durumda, çocuklar organ sistemlerinin bütünlüğüyle hiçbir ilgisi olmayan nedenlerle konuşma ve dil sorunları yaşarlar. Bir çocuk konuşma ve dil simülasyonunun çok az olduğu veya hiç olmadığı bir ortamda yetiştirilirse, veya fiziksel veya duygusal olarak istismarcı ebeveynler tarafından yetiştirilirse, iletişim bozuklukları olmasına şaşırmayacağız. Eğer çocuğun konuşma ve dil kalıpları tutarlı çevresel veya psikolojik nedensel faktörler ise, bu kalıpları işlevsel iletişim bozuklukları olarak adlandırmak konusunda kendimizi rahat hissedeceğiz.

Dil bozukluğu ve dil gecikmesi gibi terimlerle ilgili sorunlar nelerdir? Dil bozukluğu neden daha iyi bir terimdir?

Dil gecikmesi, dil bozukluğu gibi terimler, sınırlı becerilere dayalı olarak dili anlama ve üretmedeki sorunları tanımlamak için kullanılmıştır. Ancak, bu terimlerin yüzeysel yorumu aynı değildir. Dil konularında uzman olsun ya da olmasın çoğu insan, dil gecikmesini, belirli bir çocuğun dilinin yaşına göre olgunlaşmamış olduğu, normatif standartları karşılayamadığı anlamına geldiğini anlayacaktır. Dil gecikmesi olan bir çocuk dili edinmektedir, ancak onu beklediğimizden daha yavaş edinmektedir.

ASHA’ya göre dil bozukluğu, “sözlü, yazılı ve/veya diğer sembol sistemlerini anlama ve/veya kullanma bozukluğudur. Bu bozukluk 1) dilin biçimini (fonoloji, morfoloji, sözdizimi), 2) dilin içeriğini içerebilir (semantik) ve/veya 3) herhangi bir kombinasyonda iletişimde dilin işlevi (edimbilim)” içerir. Owens (1999) dil bozukluğu teriminin kullanılmasını savunmaktadır. Bozulmanın hem gecikmeyi hem de düzensizliği barındıran daha geniş, daha kapsayıcı bir terim olduğu görüşündedir. Mantık da onun tarafında görünüyor. Terim sadece gecikme ve düzensizliği barındırmakla kalmaz, aynı zamanda belirli iletişimsel topluluklar tarafından sergilenen dil problemlerinin türleri hakkında her zaman ortaya çıkan tartışmalardan kaçınmamızı sağlar.

Spesifik dil bozukluğu ile kastedilen nedir? Bu çocukların dil davranışları, normal gelişim gösteren çocukların dil davranışlarıyla nasıl karşılaştırılır?

En yaygın olarak uygulanan açıklama, spesifik dil bozukluğu olan çocukların “işitme, sözlü yapı ve işlev veya genel zekadaki eksikliklere atfedilemeyecek şekilde dil işlevlerinde önemli sınırlamalar sergilediğini” gözlemleyen Leonard (1987) tarafından sunulmuştur. Zihinsel yaş için eşleştirildiklerinde bu çocuklar ile normal dili olan çocuklar arasında niteliksel ve niceliksel farklılıklar vardır. Spesifik dil bozukluğu olan çocuklar sınıfta başarısızlığı akranlarından daha sık yaşıyor gibi görünüyor. Bu başarısızlıkların sorumlusu genellikle pragmatik problemlerdir. Yani, bu çocuklar diğer çocuklarla etkileşim başlatmakta güçlük çekerler. Konuşma sırasını almakta sorunlar yaşarlar. Genel olarak, spesifik dil bozukluğu olan çocuklar daha küçük çocuklardan bekleyeceğimiz pragmatik işlevleri kullanır. Dillerini belirli konuşmacı-dinleyici etkileşimlerine uyacak şekilde ayarlamakta güçlük çekerler. Başarısızlıklar meydana geldiğinde konuşmaları etkili bir şekilde onaramazlar.

Spesifik dil bozukluğu olan çocuklar ilk kelimelerini diğer çocuklar kadar erken öğrenmezler. Kelime dağarcığı gelişimi normalden daha yavaştır. Bazen bir şeyleri adlandırmakta güçlük çekerler. Muhtemelen kelime bulma sorunları yaşadıkları için değil, yeterli zihinsel sözlükleri olmadığı için. Yardımcı fiiller, fiiller için zaman ve sayı işaretleri ve bağlaçlar, artikeller ve edatlar gibi işlev sözcükleri dahil olmak üzere daha az gramer morfemlerine sahiptir.

Zihinsel engelli çocukların dil davranışları, normal gelişim gösteren çocukların dil davranışlarıyla karşılaştırıldığında nasıldır?

Dil bozukluğunun şiddeti zekâ geriliğinin derecesi ile ilişkilidir. Zihinsel engelli bireyler arasında konuşma ve dil becerileri açısından geniş bireysel farklılıklar vardır. Zekâ geriliği olan çocuklar, zihinsel yaşla eşleştirilmiş olsalar bile, normal gelişim gösteren çocuklara göre daha fazla dil güçlüğü yaşarlar. Zekâ geriliği olan çocukların hem sinirler hem de kaslarla ilgili zorluklar veya sosyal beceri eksiklikleri gibi başka gelişimsel sorunları olsa bile, dil bozukluğu genellikle karşılaştıkları en kritik sorundur. Bu çocuklar, normal gelişim gösteren çocuklarınkine benzer jestler ve niyetler sergileseler bile, itaatkâr konuşma partnerleri olma eğilimindedirler. Yanlış anlaşılmalar meydana geldiğinde mesajlarını netleştirmede zihinsel yaşları eşleştirilmiş akranları kadar etkili değildirler.

Zihinsel engelli çocuklar biçimbirimleri diğer çocuklarla aynı sırayla edinirler. Farklı türde cümleler ürettikleri sıra normal çocuklarınkine benzerdir. Ancak, zihinsel yaşlarına göre daha kısa ve daha az karmaşık cümleler kullanma eğilimindedirler. Tüm çocuklar kelimelerin somut anlamlarıyla başlarken, zekâ geriliği olan çocuklar diğer çocuklar kadar hızlı ve kolay bir şekilde somuttan soyuta geçiş yapmazlar. Kelime anlamları kısıtlayıcı kalır. Daha yavaş bir kelime dağarcığı gelişimi yaşarlar. Mecazi dil biçimleriyle zihinsel yaşları eşleştirilmiş akranlarına göre daha fazla sorun yaşarlar. Zekâ geriliği olan çocuklar, daha küçük çocuklara özgü ses bilgisel süreçleri kullanma eğilimindedirler. Bu süreçleri normal zihinsel yeteneklere sahip akranlarına göre bastırmak için daha yavaştırlar. Bu çocuklar, diğer çocuklardan daha fazla artikülasyon veya motor üretim hatası üretirler.