Depresyon, en yaygın psikolojik sorunlardan biridir. Aslında zihinsel hastalıklar içinde “yaygın soğuk algınlığı” olarak anılır. Çökkün ve kederli olma hali anlamına gelir. Düşünsel, davranışsal, duygulanımsal, ilişkisel ve fizyolojik belirtilerle kendini gösterir. Her dört ya da beş kişiden biri hayatlarının bir döneminde depresyon dönemi geçirebilir. Kadınlarda görülme sıklığı erkeklerde görülme sıklığından üç kat daha fazladır. Kadınlar kendilerini daha güçsüz ve çaresiz hissederler. Üzgün olarak etiketlenme olasılıkları da daha yüksektir. Erkekler ise öfkeli olarak etiketlenebilirler.
Depresyon genellikle fark edilmesini zorlaştıran şekillerde gelişir. Depresyonda olduğunuzu söylemek çoğu zaman kolay değildir, özellikle de durumun başlangıcında. Sendrom, belirgin semptomların tamamı olarak bir anda ortaya çıkma eğiliminde değildir; bunun yerine, semptomlar genellikle nöbetleşe ortaya çıkar ve sinsice ilerleyebilir.
Depresyona Yatkınlık
Risk Faktörleri distimiden çok majör depresyon içindir.
Aile problemleri, işsizlik, yüksek beklentiler, umutsuzluk ve çaresizlik duyguları belirgin nedenleri olsa da genetik yapı ve çevre etkisi (erken çocukluk dönemi, stresörler, travma etkisi vs.) birlikte etkilidir. Kadın cinsiyet, aile öyküsü, sosyoekonomik durum, çocukluk dönemi, kişilik özellikleri ve postpartum dönem yüksek risk grupları içerisindedir.
İntihar nedeniyle en yüksek risk yaşlılar içindir. Ergenlik dönemi için risk aralığı 14 yaş üstüdür ( 20’li yaşlardan önce veya 20’li yaşların başında ). Ortalama başlangıç yaşı 20’li yaşların ortasıdır. Kadınlar erkeklerden daha fazla risk altındadır.
Sosyo Ekonomik Statü (SES): düşük gelir biraz daha fazla risk taşır. SES, sadece majör depresyon için değil, tüm ruhsal bozukluklar için genelleştirilmiş bir risk faktörüdür. Daha az kaynağınız varsa, işler daha zor olacaktır. Tamamlayıcı yardım, sosyal destektir. Sosyal destek sizi çeşitli sorunlardan ( hem fiziksel hem de ruhsal sağlık) korur.
Örneğin, erkekler evlendiklerinde genellikle daha uzun yaşarlar (sosyal destek). İlginçtir ki kadınlar boşandıktan sonra daha iyi yaşarlar. Sanki erkekler arkadaşlarına eşlerinden daha az güvendikleri için bundan faydalanıyor gibidirler. Kadınlar genellikle evlendiklerinde bazı arkadaşlarından vazgeçerler ancak boşandıklarında bu desteği tekrar geri alırlar.
Depresyon için geleneksel risk beyaz insanlardır. Amerikan yerlileri depresyon için en yüksek riske sahiptir.
Daha yakın zamanda doğduysanız, riskiniz daha yüksektir çünkü işler her geçen yıl daha da kötüye gitmektedir.
Ailenizde depresyon öyküsü varsa, riskiniz çok daha yüksektir. Ve eğer sonunda depresyondan muzdarip olursanız, yani biyolojik olarak depresyona yatkınlığınız varsa, endojen depresyonunuz var demektir. (Eğer genetik olarak biyolojik yatkınlığınız varsa, bu endojen bir durumdur). Zaman içinde tekrarlayan bir hikayenizin olmadığı, psikososyal olarak tetiklenen depresyonlarınız varsa, buna dış kaynaklı depresyon türü denir.
Depresyon riskiniz, eğer 11 yaşına kadar ebeveynlerinizden birini kaybederseniz, çocukken başınıza gelen bu olay yetişkinlikte depresyon riskinizi üçe katlar. Bu iyi doğrulanmış bir istatistik türüdür.
Stres altındaki bir kişi anksiyete bozukluğu geliştirirken, bir başkası duygudurum bozukluğu geliştirebilir çünkü sahip oldukları kırılganlık bir türe karşı diğerine yöneliktir.
Depresyon Belirtileri ve Tanısı
Tanı koyabilmemiz için iki hafta veya daha uzun bir süre aşağıdaki belirtilerin en az beşinin varlığı (belirtilerin en az birinin çökkün duygu-durum veya ilgi/istek kaybı olması gereklidir)
- Çökkün duygudurum
- İlgi ve istek kaybı, hiçbirşeyden zevk alamama
- Cinsel isteksizlik (testesteron azalmasından dolayı)
- Kararsızlık ( Depresyonda olmak genellikle net düşünme ve karar verme güçlüğüne yol açar. )
- Belirgin iştah artışı veya azalması
- Uykusuzluk veya uykuda artış
- Ajitasyon veya retardasyon (yavaşlama)
- Halsizlik, enerji kaybı, yorgunluk
- Yetersizlik veya suçluluk düşünceleri
- Değersiz hissetme ( Depresyonun pençesindeki kişi, sorunun değersiz olduğunu düşünmesi değil, kendisinin değersiz olması olduğuna inanır.)
- Kendinden nefret etme. Bu duygu ve inançlar, çok doğru göründükleri için depresyonun bir belirtisi olarak kabul edilmelerini engelleyebilir.
- Dünyaya dair olumsuz bir bakış açısı
- Dikkatini toplamada zorluk
- Tekrarlayan ölüm düşünceleri
Ayırıcı tanıda; anksiyete bozukluğu, bipolar bozukluk (hipomani/mani), psikoz, alkol ve madde bağımlılığı düşünülmelidir.
Depresyon Tedavisi ve Öneriler
- Öncelikle uzman desteği almak gerekir. Terapi veya terapi ile birlikte antidepresan ilaç tedavisi işe yarar. İlaç semptomları azaltmaya yararken terapi desteği ise düşünce, duygu, ilişkisellik ve duygusal olarak sağlıklı bir yaşam için gereken değişim ve dönüşümler üzerinde etkilidir.
- Sizin için, eğer bir ilişkiniz varsa eşiniz için ve eğer bir aileniz varsa aileniz için danışmanlık, depresyon tedavisinin önemli bir parçasıdır. Sizin ve çevrenizdekilerin depresyonla yaşamanın sonuçlarını anlaması gerekir. Danışmanlık doğası gereği eğiticidir ve gerekirse sıkıntınıza katkıda bulunan diğer kişisel veya ilişki sorunlarını da ele alabilir.
- Antidepresan ilaç reçete edildiğinde, neredeyse diğer tüm ilaçların aksine, hemen işe yaramadığını bilmek önemlidir. Aslında, antidepresan ilaçların etkisini altı hafta (artı veya eksi iki) boyunca hissetmeyebilirsiniz.
- Sosyal olarak aktif olma. Sağlıklı arkadaşlık ve aile ilişkileri yaşamdan zevk ve doyum almak için önemlidir. Birlikte vakit geçirdiğinizde size kendinizi iyi hissettiren kişilerle birlikte zaman geçirmeye çalışın. Sizi yaralayan, eleştiren, yargılayan, mtivasyonunuzu kıran ve hayata, insanlara ve olaylra negative bakan kişilerle temas halinde olmaktan kaçının.
- Fiziksel aktivite. Egzersiz yapmak beyin kimyasallarında, kendinizi algılamanızda ve enerji düzeyinizde pozitif değişimler yaratır. Yaptığınız egzersizi eğlenceli hale getirin. Egzersiz ancak ondan keyif aldığınızda rutine döner. Bir arkadaşınızla yürümek veya tenis oynamak tek başınıza yürümekten daha keyiflidir.
- Pozitif düşünün. Pozitif düşünce duygusal ve fiziksel sağlığınızı geliştirir. Yaşamda kişilerin ve olayların pozitif yönlerine odaklanmaya çalışın. Herkesin gökyüzünde gri ve beyaz bulutları vardır. Ancak duygusal olarak sağlıklı kişiler beyaz bulutlara odaklanırlar. İyimserlik yeni ve pozitif eylemleri başlatır Örneğin davet edildiğiniz bir ortamda harika insanlarla tanışacağınıza inanmak o davete katılmanız için bir motivasyondur. İnsanlara sorun olan yaşamdaki olaylar değil kendi düşünce ve eylemleridir.
- Günlük aktivitelerinizden anlam yaratın veya hedefler belirleyin. Çocuğunuzun arkadaşları ile evde güzel zaman geçirmesi için ortam hazırlamak veya onunla oyun oynamak heyecan verici gözükmese de onun hayatına dahil olduğunuzu ve onunla ne kadar ilgili olduğunuzu gösterir. Günlük deneyimlerinizde, aileniz ve arkadaşlarınızla etkileşiminizde, iş aktivitelerinizde sizin için nelerin anlamlı olduğunu belirleyip içndeki derin anlamların farkına varın.
- Günlük programınızı belirlemek ve bu programa uymak da size depresif duygudurumunda kurtarmaya oldukça yardımcı olacaktır.
- Elektrokonvulzif terapi (EKT), elektriksel olarak uyarılmış nöbetlere dayanmaktadır. İlaç tedavisine yanıtsız kalan hastalarda ikinci seçenek olarak kullanılır. İlaç tedavisine dirençli, yan etkileri tolere edemeyen olgularda, hızlı cevap istendiğinde, şiddetli olgularda, yaşlı depresyonlarında, dirençli depresyonlarda, psikotik depresyonlarda, intihar girişimleri ve yeme-içmeyi reddetme gibi kendine zarar verme davranışı olduğunda, katatonik hastalarda kullanılır. EKT’nin avantajları güvenilir olması, kısa süreli olarak daha etkili olması iken, dezavantajı hastalığın tekrarlama oranının daha sık olmasıdır.
Depresyon ilaçları neden geç çalışır?
Beynimizde kan-beyin bariyeri denen bir şey vardır. Kan-beyin bariyerinin rolü, genellikle düzgün beyin işlevine hizmet etmeyen maddelerin girişini kısıtlamaktır. Antidepresan ilaçların normalde beyne erişen bir şey olmadığı düşünüldüğünde, kan-beyin bariyeri ilaçların erişimini kısıtlamak için elinden geleni yapar. Bu yüzden bu ilaçların işe yaraması bu kadar uzun sürer. Etkili olabilmesi için ilacın belirli bir seviyeye ulaşması gerekir ve tedavi süresince beyinde biriktikçe bunu yavaş yavaş yapar.
Uzman Psikolog/Evlilik ve Aile Terapisti